Tuhaf bir güne uyanmak ..
2004 yahut 2005.. bahar ayı .. para kazanmak
için girdiğim onlarca işin birinde ..-
Amasya yolundayım.. küçük bir
minibüste, birbirini tanımayan 6 kişi ..
Canım sigara içmek istedi..
11 yaşımdan beri bir bağımlılığım..
Yorgun bir ciğerin nefessiz
kalışı gibidir yarıya indirilmiş bir camdan rüzgara kül savuramamak.. sağ
aynadan güneşe giden esrik bir yol çiziyor küçücük bir yüz.
Benim yüzüm.
Ve radyoda cızırtılı bir
ses :
“ Garipliğim.. keder
değil..geçici..gülmeyin..”
O kadar az duyuluyor ki sesi ,
ezbere bildiğim şarkıya hüzünlenemiyorum bile.Belli ki Tanrı benimle aynı
fikirde değil.
Belki de diyorum bu hikayede
Tanrı “alinacak dersler” tarafinda duruyor .
Bana düşen sağ aynada küçük
bir yüz .
Benim yüzüm.
Yolun bu kısmından anladığım
şey doğruysa:
Benim yüzüm’den . –
Boşu boşuna aynadan vurmuyor
bu güneş
Içimde üşüyen bir haksızlık
var .
Sakin bir şoför kullaniyor
arabayı.. lakin sıcak vurdukça bir ilik daha açılıyor gömleğinde..belli ki
terliyor çocuk diyorum..genç bir delikanlı ne de olsa .. ayak parmaklarının
gaza dokunduğu bilincini gömleğine kadar taşıyacak-haklı.
Bir sigara daha..
Ateşim yok.
Çakmak arıyorum “ dur Gonca
şurada olacak” diye sol tarafına çevirince başını enseden neredeyse çeneye
kadar giden bir alev dövmesi görüyorum vücudunda ..
Merak edip soruyorum tabi.
Kalçadan enseye kadar giden bir yolu varmış o alevin..
Yıllardır süren hazin bir aşk
hikayesi anlatiyor.. tum yakisikliligi iri yari kasli vücudunun içinden
sıyrılmış ruhunu göruyorum..
Naifliğin kendine has avam
bir tarafı var.. hep güçlü bedenleri seçiyor ..
Konusuyoruz.. arabada ki diger
arkadaslar da dahil oluyor sohbete..
Gözüm arada dışarı bakıyor ..
Panait Istirati’nin Kodin’ini yeni okumuşum.. geniş tarlalara bakan kızıl bir
güneşin gizemli bir gece sesine dönüşmesine bir kaç saat kaldı.. elimi çıkarıp
candan rengini değiştiriyorum tenimin..yanar döner bir an.. Kodin ,nereye
gitti..Hermann Hesse’nin Knulp’ı ve Ivan Karamazov ile birlikte Agora
Meyhanesi’nde belki de.
Ve her nedense:
Bu anı kaçırmamalıyız! diyorum..
yine abartılı bir Gonca sesi..yine “deli
mi ne?” esintisi..
Ileride ufak ufak köy
yollarına girişi gösteren küçük otlar ve menekşelerle sınırlandırılmış bir
şehircilik oyunu gibi duran isim isim tabelalar var..
Giriyoruz bir köy yoluna..
bir kaç ev sonra ..geniş bir tarlaya açılıyor köyün sonu .. bucaksız yer:son
duragımız .. orta yerine park ediyoruz arabayı.. Afrika’ya has bir
sarsıntıyla..değişmez buranın bu yolu.. hangi ihale görür ki burayı ..
Bir kaç oynak şarkı .. bir
kaç şişe su..kapısı açık bir minibus.. minibüste balon şişirme makinası ve bir
sürü şişirilmemiş balon.
Bir organizasyon için çıktık
aslında bu yola sonunda çok iyi para var-nereden baksan iki aylık ev kirasi ,mavi
jeans’den iki kot pantolon..
Biraz yürüyorum tarlada..ayaklarım
kaşınıyor..başak mı bunlar diyorum.belli ki bereket getirmeyen bir
arsa..bitkiden anladığımdan değil ama öz’üm bir yerden çıkarıyor bu boşluğu..
Okulda hazırlandığım bir
oyunun sahnesi geliyor aklıma..”daha iyi oynayabilirdim” diyorum.. yahut aniden
çılgınca eskrim yapmak istiyor canım..alıp hiç tanımadığım biriyle yasak yasak
sevişmek istiyorum..çok sıcak..ama hava değil.. ara ara göğsüme kesik atılıyor
..bir kavgada camdan dışarı fırlayan “tiyatro tarihi” kitabım geliyor aklıma..
eski bir kanat türküsü “uç uç uğur böceğim annen sana terlik pabuç alacak..” sırtımda bir et beni
bulmuş gibi şaşkınlıkla seyiriyor çenem..sanki sırasını bozmayan bir memur gibi
neşterliyorum yanağımı..
O günün hikayesi olsun
istedigimi bugun bile hatirliyorum.
Azıcık mutsuz biri olduğumu
bulduğum gündür o gün.
Tedirgin oluyorum bu keşiften
.
Ve ölümsüzleştirmek
istiyorum.
Bugün başlıyor hayatım
diyorum.
Bir daha da buraya ayak
basmayacağım demek için seçilmiş kızıl renkli bir başak tarlasında çevirip
kafamı beş kişilik farkındalığıma bir soru soruyorum..
“ Denge nedir sizce?”
bir bebek eli buyuklugunde ki alnımın tam
ortasında duran yuvarlak ,biraz da kırışmış objektifimden yakınıma getirerek
yüzleri –insanlık tarihinden acele bir merakla
basıyorum deklanşöre :
kalbimden bulanık görüntülü
polaroid bir sevinç..
“bu an’ı asla unutmayacağım.
“
bugün hatırladım.
Ve aceleyle anlattım işte.
hey gidi yetişkinlik : )
“hayat çok kıyak..” G.B.
iyiymiş ;)
YanıtlaSilBaya iyi güzel. Gonca, neyse siktir et.
YanıtlaSilfavkalade "an"lar.
YanıtlaSilKodin'in o lanet annesini bile özledim, elinde 2 litre kızgın zeytinyağıyla. İlk okuduğum kitaptı o, şimdi hatırladım. Sizin başak tarlalarıyla benim pencereden sızan sabah güneşim, ilkokula giden ellerim yarışacak.
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=C2aMSJc-liQ
YanıtlaSilşunun eşliğinde okuyunca değişik bir etki bıraktı üzerimde.
özüm bi yerden çıkardı bu boşluğu...
YanıtlaSilDenge; orta yolculuktur, herkesle dost/herkesle arkadaşçılıktır, haklısıncılıktır, anlıyorum seniciliktir, kim olsa aynı şeyi yapardıcılıktır vs. diye uzar gider. Hasılı ne kadar çok denge o kadar çok kendinden uzaklaşmadır.
YanıtlaSilBenzer yollardan benzer soru işaretleri ve ünlemlerle geçmişiz.
YanıtlaSilBugün Ayşe ARMAN ile röportajını okuyunca anladım.
Aynadaki görüntümden hoşlanmıyorum ama hayattaki benzerlerim bana "güvende" hissettiriyor. Sana da olur mu bilmem; zor bir hayatı olmuş hatta tabiri caizse "imkansızlık içinde imkan yaratmış" ve hayalini kurduğu her neyse ona ulaşmış kimseleri izlerken /dinlerken/ okurken içimi gurur kaplıyor. Tanımam etmem ama bana hep umut oluyor; "Ben de yapabilirim!! Benden daha fazla imkanı yoktu elinde -sadece hayalleri..
Onun da kanamış dizleri benimkiler gibi..
Neden bir başka kız çocuğu da beni okurken "o yaptı ben de yapabilirim" demesin?
Ben neden başkasının yolunda mum ışığı olmayayım?"
der dururum.. der uyurum.. der yürürüm veya der dinlerim..
işte sen, bugün bana mum ışığı oldun hatun.
yolun açık olsun..