24 Mayıs 2015 Pazar


-NAZAN ÖNCEL DİNLERKEN OLANLAR-




Bir rüzgar ancak bu denli eser .!




Yazacak şeyin olmaz,
Evde rakı biter.
Alt komşunun da
“durumu iyidir” hani

Gidip de soramazsın
“  bir ihtiyaç var mı 'hiç bir şeye'?  ”


sevdiği vardır.
Sarılmaşlıdır .

İçine bir girilmiş ki
Dışına çıkmamış
Huzur.

-ne muzur.



Sen de
1 miligram bile etmeyen
Bir adama bağımlı

Yalnızlıkta tecrübeli
Ve
acı çekmek için
Her acıya ayıksındır

Komşunun ihtiyacı olsa
Ne dua alırsın.
-da

Hazır herkes Allah'ından buluyorken
yerlerde arayansındır işte.

-dimdik ol diyene
s.ktir ol demişliğin
hekimisindir

Lakin ,
Yoktur hastan.

.

Nankörsüz girilmez yazan düğünlerin
Göbek atanı seni.

Öbek öbek uçurulan çiçekleri
Kendi mezarına toplayan
bir katilsin
Hatırımda  ..

Elinden ölmek güzel de
Elin ağzı torba değil ki
Tutup diğer bağından
Alsın ağırını .

Ben ölsem sen ne yaparsın
Öyle hafif hafif
Yüksüz yüksüz ..

Öyle..


Işte böyle .

Afiyet olsun.-

Ders olsun .


21 Mayıs 2015 Perşembe

GENİZ ANASI




Ne zaman ki dünya üzerinde
Güçlü olduğunu bilip,
Ne denli  değersizleştiğine
Tanıklık etsem
Kimi sözcüklerin..
İçimden çoğalıp
İçime doğru akan
Bir sel yaş’lanır.

O zaman
-ki işte
Bilirim:
Sözcüklerin anlamlarıyla birlikte
İnsanın içine doğru ağırlaşmasında
‘yaşamak’la alakalı
gizemli bir tutku var.

Sözcüklerin dibe çöktükleri yerde
Ziyaretçilerle göz göze gelmesi
‘tesaduf’ değildir aslında..


Bir gün yerin dibine girersem ..

Tam da böyle olsun isterim utancım..

29 Haziran 2013 Cumartesi


KAPILARINIZI AÇIIIIIIIIN  !!!!!!




Gri –somon karışımı bir otel odası..Biraz huzur biraz el yordamı –
Yeni ‘ye gebe bir başlangıcın dirayete coşkuyu fısıldadığı sessiz bir anlama hali . –

Azicik tozlansa ellerim dakikalarca bakiyorum cizgilerine.
Cizgiler arasinda bir yol..Yolun icinden bagirarak parmak uclarima kosan bir ses :
KAPILARINIZI ACIIIINNNNN!!!!!!!

Yüzünüze bir tokat geldiyse , iki cigliktan biri mutlaka kendiniz icindir.. Gerisini dilediginizce bolebilirsiniz “aranızda” ..

Yalnizca size ait olan o çığlık ,   hayatınız boyunca,  acı verici olan her şeyin karşısında durma kuvvetiniz olacaktır.

Bu dirayet, kimilerine gore bir agaç, kimilerine gore bir bayrak,kimilerine gore ticari bir anlaşma ,kimilerine gore iade hükmü olmayan sahipsiz bir cümleyi, küƒürle kavrulmuş bir paketle  ve birilerini yalnızca “üzmek” adına,denize atılmış bir şişenin içine yerleştirmek .Hatta imzayı da atmamaktır altına…

Bazen  de dirayet , inandığın bir şey uğruna yaşanabilecek bütün bir hikayedir aslında .

Yani insan kendinde en güçlü bağırdığı söz ne olursa olsun , karşısındakini anlayabilen yüce bir varlıktır ve yaptığınız yanlışlar hızla geçen zamanın uçlarına uzak boşluklarında, size tekamülünüzle ilgili olgun ve diri fikirler edinmenizi sağlayan en sağlam kapıdır !

KAPILARINIZI AÇIN !!!!


Cunku yıllarca agzında ekmekle bekleyen aslan , açlıktan öldü ..
Cünkü kötüye kötülükle karşılık veren toplumlardan ,”sağ” kalabilenler “iyilik”le anılabildi.
Biz daha aslanlar gibi evlatlar doguraya devam edelim..
Biz ki sınırlarda neredeyse insanlık suçlarından ötelenerek, postallarına yapışan bir avuç toprağı şeffaf torbada anaların ellerine veremeyen otoritelerin bayraklı şölenlerinde  danışıklı sırdaşlık ettik birbirimize ..

Depremler oldu , seller oldu ..
Yan şehirlerde kıyametler koptu ama yine de sarıldık birbirimize ..

Dereye düşen evlatlarının cesetlerine kavuşmak için akıntıyı takip eden babalarımıza arabamızı durdurup teselliler verdik..

Tecavüz davalarının,haksızlık mücadelelerinin,yetim kalan alın terlerinin ,çalınan eserlerine ağıt yakan ülkelerin,inançları uğruna katledilen bütün varlıkların arkasından ağlayana bez tuttuk...

Iki tane agaç köklerinden sökülecek diye de iki dalın yaprağını sevdik!
Şükürler dolusu duanın içinde “ben de elimden geleni yaptım!” diyebilmenin huzurlu uykusunu bir kaç gün bir ağaç gölgesinde yaşayarak geçirdik .

Anlaşmaya varamadık belki lakin “anlayan anladı da “ demedik.. Bu ülkenin gücünü de yine bu ülkeye karşi değil aslında – kendimize, bir kez daha ispatladık.. Kimse herhangi bir düşüncenin şovalyesi değildir aslında –herkes kendi bahçesinde dedesiyle geçirdiğı güzel anıların evladıdır ..Emek veren annelerin bu dünyadan huzurlu bir uykuyla göç etmesini isteyen duaların askerleriyiz biz.
“gezi parkında ağaçların kesilmesini hiç istemiyorum “diyen ailelerin ..

Lakin öylesine coşkuluyuz öylesine  her gün yeni bir şeylerin gençlerin adına olmasıyla ilgili hevesliyiz ki kaybolduk gittik ,yorulduk ya da zehirlendik bu müdahale dolu haykırışların içinde ..

Kimliklere ayrıldık ..görevlere.. barikatlara..kapı önlerine..anneanne dualarına sığındık..çok uykusuz kaldık.. çok yıprandık..çocuklarımız korktu belki küçük hikayeler anlattık.

sokak hayvanlarımız ise kanırdı acıdan –orada soluğu kesiliyor insanın işte!

Cunku naraların icinde kendi sözlerinden mensup kahramanlar olarak ,dunyada insan dışında ki butun varliklar tarafindan “bertaraf” edildik..

KAPILARINIZI ACIN!


Kuvvet ,havadan yere düsmez oyle kolayiyla.. Kuvvet köklü demektir..
Kimse kimsenin agacina taş atamaz .. bazen bekleyemez ,bu yuzden de anlayamaz..
Lakin depremler gibidir fikir ayriliklari ..
insan sarsinti esnasinda bir el aramadan duramaz ..
yaraya bakip “beter ol” diyen zihniyetin yalnizligini anlayan da anlamayan da tutar eli ..

bilir cunku , sen ekmegine igne batirabilirsin birinin , lakin aslan bir  kukrerse var gucuyle ensene , ekmegi bolusup igneyle yedigin gunleri de hayal edersin..

Korkuyla bezendigimiz bir cüsse taşıyoruz bedenlerimizde .. ne kara çarşaflar ne de beyaz askılı bluzler diyarı bu..

Bir gölge düşüyor ki üstümüze , dünyayı karanlık ,birbirimizi düşman sanıyoruz..
Oysa küçücük bir mumun önünde duran masum bir kiraz tanesi korku dediğin..
Işıklar hep olsun ,ışıği seven yanında olsun
Korku uzaktan gölgeyle avunsun..



Tamamen yanlış hisseden ve beni yanlış duyan herkese :

Ben baltalanmış ağaclarım için günlerce uykusuz kaldım .. ve o agaclarin etrafinda birbirinin canini acitan varliklar oldugumuzu gordum!

Sizin de baltalanan inançlarınız yorgunsa ve  dönüp adına  “Gonca Vuslateri” diyorsanız ..

Kendi dirayet anlayışımın hedefine ayrıkı olmayacak bir şeyi söylemekten göğsümü gere gere kaçınmıyorum.

31 mayis gunu itibariyle butun uykular bir agac govdesidir .


Ve bu yıpranmış günlerimizde duymayı en çok istediğimiz ve kimden duymak istedigimizin açık ve net olduğu halde ..
Dunyayı ,insanları ve inancları “yeni’den”, birlik ve butunluk duygusunu saglayan sihirli bir cumleyle birbirine hediye ederek ,
“HERKESE DE” ornek olmasini en icten samimiyetimle belirterek ;


“OZUR DILERIM” .           

LAKIN SIZ DE!

ARTIK..

KAPILARINIZI ACIN !

ALLAH ASKINA!

19 Mart 2013 Salı


Tuhaf bir güne uyanmak ..



 2004 yahut 2005.. bahar ayı .. para kazanmak için girdiğim onlarca işin birinde ..-
Amasya yolundayım.. küçük bir minibüste, birbirini tanımayan 6 kişi ..
Canım sigara içmek istedi.. 11 yaşımdan beri bir bağımlılığım..
Yorgun bir ciğerin nefessiz kalışı gibidir yarıya indirilmiş bir camdan rüzgara kül savuramamak.. sağ aynadan güneşe giden esrik bir yol çiziyor küçücük bir yüz.
Benim yüzüm.
Ve radyoda cızırtılı bir ses  :
“ Garipliğim.. keder değil..geçici..gülmeyin..”

O kadar az duyuluyor ki sesi , ezbere bildiğim şarkıya hüzünlenemiyorum bile.Belli ki Tanrı benimle aynı fikirde değil.
Belki de diyorum bu hikayede Tanrı “alinacak dersler” tarafinda duruyor .
Bana düşen sağ aynada küçük bir yüz .
Benim yüzüm.
Yolun bu kısmından anladığım şey doğruysa:
Benim yüzüm’den . –
Boşu boşuna aynadan vurmuyor bu güneş
Içimde üşüyen bir haksızlık var .

Sakin bir şoför kullaniyor arabayı.. lakin sıcak vurdukça bir ilik daha açılıyor gömleğinde..belli ki terliyor çocuk diyorum..genç bir delikanlı ne de olsa .. ayak parmaklarının gaza dokunduğu bilincini gömleğine kadar taşıyacak-haklı.

Bir sigara daha..
Ateşim yok.

Çakmak arıyorum “ dur Gonca şurada olacak” diye sol tarafına çevirince başını enseden neredeyse çeneye kadar giden bir alev dövmesi görüyorum vücudunda ..
Merak edip soruyorum tabi. Kalçadan enseye kadar giden bir yolu varmış o alevin..
Yıllardır süren hazin bir aşk hikayesi anlatiyor.. tum yakisikliligi iri yari kasli vücudunun içinden sıyrılmış ruhunu göruyorum..
Naifliğin kendine has avam bir tarafı var.. hep güçlü bedenleri seçiyor ..

Konusuyoruz.. arabada ki diger arkadaslar da dahil oluyor sohbete..
Gözüm arada dışarı bakıyor .. Panait Istirati’nin Kodin’ini yeni okumuşum.. geniş tarlalara bakan kızıl bir güneşin gizemli bir gece sesine dönüşmesine bir kaç saat kaldı.. elimi çıkarıp candan rengini değiştiriyorum tenimin..yanar döner bir an.. Kodin ,nereye gitti..Hermann Hesse’nin Knulp’ı ve Ivan Karamazov ile birlikte Agora Meyhanesi’nde belki de.
Ve her nedense:

Bu anı kaçırmamalıyız! diyorum..  yine abartılı bir Gonca sesi..yine “deli mi ne?” esintisi..

Ileride ufak ufak köy yollarına girişi gösteren küçük otlar ve menekşelerle sınırlandırılmış bir şehircilik oyunu gibi duran isim isim tabelalar var..

Giriyoruz bir köy yoluna.. bir kaç ev sonra ..geniş bir tarlaya açılıyor köyün sonu .. bucaksız yer:son duragımız .. orta yerine park ediyoruz arabayı.. Afrika’ya has bir sarsıntıyla..değişmez buranın bu yolu.. hangi ihale görür ki burayı ..

Bir kaç oynak şarkı .. bir kaç şişe su..kapısı açık bir minibus.. minibüste balon şişirme makinası ve bir sürü şişirilmemiş balon.
Bir organizasyon için çıktık aslında bu yola sonunda çok iyi para var-nereden baksan iki aylık ev kirasi ,mavi jeans’den iki kot pantolon..

Biraz yürüyorum tarlada..ayaklarım kaşınıyor..başak mı bunlar diyorum.belli ki bereket getirmeyen bir arsa..bitkiden anladığımdan değil ama öz’üm bir yerden çıkarıyor bu boşluğu..


Okulda hazırlandığım bir oyunun sahnesi geliyor aklıma..”daha iyi oynayabilirdim” diyorum.. yahut aniden çılgınca eskrim yapmak istiyor canım..alıp hiç tanımadığım biriyle yasak yasak sevişmek istiyorum..çok sıcak..ama hava değil.. ara ara göğsüme kesik atılıyor ..bir kavgada camdan dışarı fırlayan “tiyatro tarihi” kitabım geliyor aklıma.. eski bir kanat türküsü “uç uç uğur böceğim annen sana  terlik pabuç alacak..” sırtımda bir et beni bulmuş gibi şaşkınlıkla seyiriyor çenem..sanki sırasını bozmayan bir memur gibi neşterliyorum  yanağımı..
O günün hikayesi olsun istedigimi bugun bile hatirliyorum.
Azıcık mutsuz biri olduğumu bulduğum gündür o gün.
Tedirgin oluyorum bu keşiften .
Ve ölümsüzleştirmek istiyorum.
Bugün başlıyor hayatım diyorum.
Bir daha da buraya ayak basmayacağım demek için seçilmiş kızıl renkli bir başak tarlasında çevirip kafamı beş kişilik farkındalığıma bir soru soruyorum..

“ Denge nedir sizce?”


 bir bebek eli buyuklugunde ki alnımın tam ortasında duran yuvarlak ,biraz da kırışmış objektifimden yakınıma getirerek yüzleri –insanlık tarihinden acele bir merakla
basıyorum deklanşöre :

kalbimden bulanık görüntülü polaroid bir sevinç..

“bu an’ı asla unutmayacağım. “


bugün hatırladım.
Ve aceleyle anlattım işte.


hey gidi yetişkinlik : )








“hayat çok kıyak..” G.B.