"Ah.. Benim... Deli Goncam..”
Bu cümleyi ilk duyduğumda
ilkokul 1. sınıfa gidiyordum. Arkadaşlarımla birlikte lojmanda oyun
oynuyorduk.Bir çark vardı ,şimdi çarkıfelek dedigimiz.. bir ayağımızla koşarak
döndürürken ,mutlu olmayı bekleyen diğer ayağı çok bekletmeden yeterli hızı
yakaladığımızda iki ayak üstünde durmaya çalışırdık.Çarkı döndürmek o kadar
terletirdi ki üzerinde durmaya takatimiz kalmazdı.
Şimdi Tanrı bunca emek
veriyor evreni yaratırken..Sen kalk bir de içinde
yaşama mücadelesi ver..olacak iş mi?..Ben ne yapıyorum?..
O
sıra bekliyorum çarkın iyice hızlanmasını ..iki ayağımla birden çarkın üstünde
tutunmadan duruyorum ve arkadaslarımın çarkı nasıl döndürdügünü izliyorum
çarkın içinden ..onlar çok yorulduğunda ise “..ah be çark.. ne bu kadar hızlı
dönersin..” kızgınlığıyla ortalığın
‘sakinleşmesini’ bekliyorum..
Çaresiz kaldığım an’lar
oluyor “durdurun bu çarkı birimize bir şey olacak”…!Gülüyorlar “biz çevirdik zaten, deli!”.
Evde ve hayatta derin
bir tedirginlik var o sıra ..90’lar başı ..ben daha burnumdan nefes alıp ağzımdan verdiğimi yeni
öğrenmisim..tedirginim tabi.. makina sanıyorum kendimi.. nasıl yani diyorum,
çimenlerin üstünde duran demir silindirin icinde cimenlerle ismimi yazarken..
başka yolu yok mu bunun ? ağzımızdan alsak?..hep alsak mesela?..ve o nefes yemeklere
dönüşse ..içimizde yaşayan çizgi film karakterleri ölmesin diye uyumasak sonra..
Fakat o sıra ailenin
birbiri hakkında dedikodu yaparken sık kullandiği kelime çark ediyor beynimde
“ya bırak hasta o ya!deli o!”Arada gece oyunlari
oynuyoruz ..erkekler ve kizlar birbirinde ilk dokunmayı keşfediyor “ dansa
davet”..yahut “ayağımın altını yala”..-ayagimin altini yala demek seni
istemiyorum demekmis..ben anliyorum :bir rica.!
Ayagimin altını da
yaladıysan senden baska kim sevebilir beni bu dünyada! Nasıl diyorum şunun tadı .Ben bir yalasam
mesela .. gülüyor herkes !“deli ya!..”deniyorum … çığlıklı kahkahalar ,tuhaf bakışlar ..tezahuratlar..“yahu Gonca! Serkan’nın
da ayakkabısının altını yalasana!”..gidip yalıyorum..
Kahraman oldum galiba!
Yüksek kahkaların
arasından kaldırıp başımı yüzlerine bakıyorum bu büyük büyük şaşıran
arkadaşlarımın yüzüne..Istediğim bir şaşırma
hali değil bu diyorum..Ve değişiyorum…
Şimdi 26 yaşından
bakınca:İnsanlarin bir tek
ayaklarının altını yalamıyorum.Lakin tadı damağımda. Bir
duvar tadı bilgisi gibi. Koyu,destası ve mahrem aslında..Eve giden yolu çok
severim. Küçük büyük her yaşın
kendisiyle bir konuşması vardır eve giden yolda.
Deli miyim ben diyorum..
Niye deli dediler..
Yürüdüğüm yol boyum
kadar fidanlarla dolu .Henüz fidanlarin bir kampanya oldugunu bilmiyorum tabi.
Kendiliğinden
ve anlaşarak büyüyorlar saniyorum..
8 yaşında lojmandan eve
giden yolda ağzımda ki ayakkabının tadıyla fidanlarin dallarının tadı arasinda
ki farki deneyliyorum.Küçük dallar koparıp
ağzıma götürüyorum.gizli gizli..
Henuz gelmemişim yasak
bir aşkı ulu orta öpme faslına.
Neresinden tanımalı utanmayı…
Bütün kuşkuların özünde
bir şaşırma
Tüm şaşa kalınan bakışların
altında
Incelikli bir “yürü ya
kulum!” var aslında.
Ince bir esinti gelir
bulur ya: en kuytuda .
Eğer geçmişte ismiyle
çağrılan bir Tanrısı varsa..
Ben o üşümenin sonuma
kadar arkasındayım.
Kendinizi anlamak için
başınıza geleceklerden yahut başınızı eğmekten hiç utanmayın derim ben ..
Sonra bir şarkı çalar..
Sahipsiz plaklar döner
içimizde
–Kimimiz endişeli durur
ve izler kendini
Bir şarkının içinde ….
Hayatınız yalnızca
kendinizi anlamakla yükümlü olduğunuz bir yürek projesi..
Çoğaltın kent’(d)inizi!
-Deli miyiz ne?